Hərbi-təhükəsizlik

“Karabağ’da savaşan cihatçılar” iddiası ne kadar doğru?

Pinterest LinkedIn Tumblr

27 Eylül 2020 tarihinde “İkinci Karabağ Savaşı”nın başlamasıyla cihatçı ve tekfirci güçlerin Azerbaycan safında savaşa dahil olduğu iddiaları Rusya, İran, Ermenistan ve bazı Batı ülkeleri tarafından dile getirilmektedir. Bu iddiaların sadece basında değil, bazı ülkelerin yöneticileri tarafından da gündeme taşındığı görülmektedir. Nitekim Kremlin’den yapılan basın açıklamasında Erdoğan ile Putin’in 27 Ekim 2020 tarihli görüşmelerinde, Putin’in Erdoğan’a “Ortadoğu bölgesinden gelen teröristlerin çatışmaya geniş ölçekli bir şekilde müdahil olmasından duyduğu derin endişeyi”  bildirdiğini belirtiyor. Kremlin’in bu açıklaması önemlidir; çünkü Putin, Rusya Dışişleri Bakanlığı ve SVR’nin(Rus Dış İstihbarat Servisi)tersine ilk kez terörist ifadesini kullandığı görülüyor. Putin’in terörist kavramını kullanması Karabağ çatışmasında “terörist ve cihatçı grupları” tartışmalarının yeni ve daha tehlikeli bir noktaya doğru taşınacağına  işaret etmektedir. Görüldüğü gibi geldiğimiz noktada “Karabağ’da savaşan cihatçılar” iddiasının analiz edilmesi zorunluluk teşkil etmektedir. Bu bağlamda yazımızda; iddiaların ortaya çıkışı, gelişim süreci, doğru veya yanlışlığı ile bu iddiaların kimlere nasıl bir yarar sağladığı analiz edilmeye çalışılacaktır.

Cihatçı İddialarının Hikayesi

Cihatçı grupların Karabağ savaşındaki varlığı iddialarının doğru veya yanlışlığını ölçmek için, ilk önce ortaya çıkış ve gelişim sürecini analiz etmekte yarar vardır. Cihatçı iddialarının ortaya atılma ve gelişim sürecine bakıldığında; iddiaların ne kadar çelişkili ve tutarsız bir seyir izlemesinin yanında sürecin kendisini ortaya çıkış şartları itibarıyla iddiaların doğruluğuyla ilgili derin şüpheler uyandırmaktadır. Öncelikle şunu belirtelim ki, bu iddialar ilk önce Suriye ve Rusya kaynakları tarafından servis edilmiştir. Rusya basını tarandığında cihatçı iddialarının basına servis edilişi 27 Eylül 2020’den yani İkinci Karabağ Savaşı’nın başlamasından önceki bir tarihe denk geldiği görülmektedir.1  Anlaşılan odur ki, Rusya Azerbaycan ve Türkiye’nin Ermenistan’ın muhtemel askeri tacizine karşı topyekûn bir savaşa hazırlandığından haberdar olarak bu iddiaları Ankara ve Bakü’ye ikaz olarak servis etmeye başlamıştır. 6 Ekim 2020’de SVR, Eylül ayının sonlarında basına sızdırılan iddiaların aynısını dillendirmiştir.2  SVR’nin yaptığı açıklamaların çatışmalar başlamadan önce Rusya basınında yayınlanması iddiaların kaynağını da açıkça göstermektedir. İşin en ilginç tarafı SVR’in açıklamalarındaki yanlışlık, tutarsızlık ile Rusya’nın resmi görüşleriyle çelişkili yönleri Ortadoğu uzmanların gözünden kaçamayacağı kadar netlikte oluşudur. SVR yaptığı açıklamada gerçekte var olmayan örgütler birlikte Firqat al Hamza ve Sultan Murad Tümeni gibi Rusya’nın terör listesinde olmayan grupların da terör örgütleri gibi gösterilmesi dikkat çekicidir.3 Oysa ki SVR’nin Türkiye destekli Firqat Al Hamza ve Sultan Murad Tümeni’ni Moskova’nın terör örgütleri olarak görmediğini bilmemesi, unutması veya gözden kaçırması imkânsızdır. SVR’nin tutarsız iddiaları aslında bu sürecin neden ortaya çıktığını anlatmaktadır. SVR’nin tutarsız açıklamalarına karşı eleştiriler yükselince Rusya’nın üst düzey yetkililerinin Firqat al Hamza ve Sultan Murad Tümeni’ninden bahsederken daha ihtiyatlı bir dil kullanarak terörist, tekfirci sözcükleri yerine yabancı savaşçı ya da paralı asker sözcüğünü kullanmaya başladıkları görülüyor. Nitekim Putin’in 14 Ekim 2020’deki Erdoğan’la yaptığı görüşmede “Ortadoğu’dan gelen savaşçılar” ifadesini kullanıyor.4 Azerbaycan ordusu Laçin ve Şuşa istikametinde başarılı operasyonlara imza atarken Rusya İdlib’te Türkiye destekli grupları bombalıyor ve Putin de yabancı savaşçı yerine terörist sözcüğünü kullanmaya başlıyor.5

Azerbaycan, Cihatçıları Neden İstemez?

1991’den günümüze Azerbaycan Cumhuriyeti’nin siyasi kimliği ve dış politikasındaki prensipleri incelendiğinde Azerbaycan’ın yabancı savaşçıları özellikle de cihatçı ve tekfirci grupları ülkesinde istemeyeceği görülmektedir.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, İkinci Karabağ Savaşı’nın başladığı günden itibaren cephede Azerbaycan ordusunun askeri mevcudu askeri faaliyetleri yürütmeye muktedirdir. Ayrıca dünyadaki Azerbaycanlıların gösterdikleri destek kampanyalarına bakıldığında, savaşa katılmak isteyen yüzbinlerce Azerbaycanlı olduğu görülmektedir.  Başka bir ifade ile Azerbaycan’ın savaşta askeri personel açığı yaşamaması sebebiyle yabancı savaşçılardan gelecek takviye kuvvete de ihtiyacı bulunmamaktadır.

Azerbaycan-Rusya ilişkilerinin incelendiğinde, Azerbaycan’ın Rusya’yla ilişkilerini dostane bir biçimde yürütmeyi başardığı ve Rusya ile ilişkilerinin istikrarlı bir biçimde seyrettiği itiraza konu edilemeyecek bir olgudur.  Nitekim 1993’ten günümüze Azerbaycan Rusya’nın hassasiyetlerini gözeterek denge siyasetini izlemiştir. Azerbaycan, Rusya’nın cihatçı ve tekfirci hassasiyetinin farkındadır ve üstelik bu konuda Bakü ile Moskova arasında işbirliği de mevcuttur. Azerbaycan’ın bu hassasiyeti bilerek Rusya’yı tahrik etmeye kalkışması imkansızdır. Azerbaycan, Rusya’nın Karabağ konusundaki belirleyici konumunu da iyi bilmektedir.  Bu açıdan bakıldığında Azerbaycan, Rusya’yı Karabağ sorununda yanına çekmesinin mümkün olmadığını bilmekte ve bu nedenle Rusya’yı tarafsızlaştırmaya çalışmaktadır. Cihatçıları bölgeye getirerek Rusya’yı tahrik etmesi halinde Moskova’nın Erivan’ı daha etkin bir şekilde desteklemeye başlayacağından, Azerbaycan’ın cihatçı ve tekfirci grupları bölgeye getirmesi Karabağ stratejisiyle çelişecektir.

Tarihsel süreçte Azerbaycan dış politikasına bakıldığında, Azerbaycan’ın her türlü maceraperestliktin kaçındığı görülmektedir. Azerbaycan’ın tüm komşularıyla dostane ilişkiler kurma gayretinin yanında dünyanın geri kalanıyla da iyi ilişkiler kurmaya çabalamaktadır. Azerbaycan’ın ABD, AB ülkeleri ve İsrail ile ilişkilerine bakıldığında, Bakü’nün dünyayla ölçülü ve itidalli ilişkiler arayışında olduğu açık şekilde görülmektedir. Nitekim Azerbaycan’ın uluslararası toplumun sorumlu bir üyesi gibi davrandığı gerçeği herkes tarafından kabul edilmektedir. Azerbaycan dış politikasının dayandığı uluslararası toplumun sorumlu bir üyesi olma ve barışçıl ilişkiler arayışı prensipleri onun cihatçılarla iş birliğine girmeyeceğinin delilidir.

Azerbaycan’ın işgal edilmiş eski Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi ve yedi ilini (rayonu) geri alma mücadelesini BM Antlaşması ve uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru savunma hakkı çerçevesinde yürüttüğü görülmektedir. Azerbaycan ilk çatışmaların başladığı 1988’den günümüze kadar uluslararası hukuk zemininin dışına çıkmamaya özen göstermekte ve meşruiyetine zarar verecek her tür girişimden kaçınmaktadır.

Azerbaycan; laik/seküler kimliği, uluslararası konumu ve işgal sorunsalı nedeniyle Karabağ çatışmasını Müslüman- Hristiyan savaşı şeklinde sunmaktan kaçınmaktadır. Azerbaycan’ın Karabağ söylemi her tür dinsellik ve ideolojik motiflerden uzak olup uluslararası hukuk zemininde şekillenmektedir. Azerbaycan, ‘Karabağ Azerbaycan’dır’ mottosuyla da bir kez vurgulandığı üzere toprakları Ermenistan tarafından işgal altında tutulan bir ülkedir Ermenistan ise işgalci olduğunun üstünü örtmek için dinselliği ve soykırım motifini kullanmaya çalışmaktadır. Ermenistan bu çatışmaya dinsel bir hüviyet vermeye çalışsa da Azerbaycan bundan kaçınmaktadır. Ermenistan bu süreci Müslüman- Hristiyan savaşı olarak göstererek batılı ülkelerin etkin desteğini kazanmaya çalışmaktadır.  Cihatçıların bölgeye gelişi Azerbaycan’ın bu gelenekselleşmiş söylem ve stratejisini altüst ederek Karabağ çatışmasına Müslüman-Hristiyan savaşı görünümü verecektir. Bu açıdan da bakıldığında Azerbaycan Cumhuriyeti’nin cihatçıları istemeyeceği açıktır.

Azerbaycan laik ve seküler bir devlettir. Azerbaycan 1991’den günümüze kadar radikal dinciliği kendi devlet kimliğine tehdit olarak görmekte ve bu akımlarla mücadele etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bağımsızlığından itibaren siyasal dincilikle etkin bir şekilde mücadele eden Azerbaycan’ın cihatçıları kendi eliyle orduya sokmak istemesinin büyük tutarsızlık teşkil edeceği aşikârdır. Cihatçıların Azerbaycan ordusuyla kaynaşmasının Azerbaycan’ın geleceği açısından nasıl bir tehdit oluşturacağını öngörmek için müneccim olmaya gerek yoktur. Azerbaycan’ın mücadele ettiği siyasal kimlikleri devletin ayrılmaz parçasına kendi eliyle dönüştürmesi zayıf bir ihtimaldir.

Azerbaycan; BM ve uluslararası hukuk bakımından haklı olmasına karşın Türkiye ve Pakistan dışında uluslararası toplumdan etkin destek alamayan ve büyük güçler tarafından uluslararası hukuk işletilmeyerek 30 yıldır işgal gerçeğini yaşayan bir ülkedir.  Azerbaycan, Karabağ konusunda AB ülkeleri ve ABD’nin desteğini hiçbir zaman alamamıştır. Azerbaycan’a yönelik AB ve ABD’nin ambargo tehditlerini de hesaba kattığımızda, Azerbaycan uluslararası konumunu daha da kötüleştirmek istemez. Cihatçıların gelişi dünya kamuoyunun Azerbaycan’a karşı seferber edilmesiyle sonuçlanır. Bu sürecin mantıksal sonucu olarak da Suriye’de olduğu gibi Rusya, AB ve ABD’nin zımni desteğini alarak Azerbaycan aleyhine Karabağ’da etkin bir müdahalede bulunabilir. Azerbaycan bu gerçekleri bilmesi nedeniyle cihatçıların bölgeye girişine izin vermez.

Azerbaycan’ın cihatçıları karşı olmasının bir diğer nedeni de vekalet savaşının doğasından kaynaklanmaktadır. Devletler genellikle vekalet savaşçılarını kendi ülke sınırlarının dışında kullanma eğilimindedirler. Çünkü devletler açısından ülke içinde yabancı savaşçılarının kullanması çeşitli riskler içermektedir. Bu açıdan bakıldığında, kendi ülkesinin sınırları içinde mücadele eden Azerbaycan’ın iç ve dış politika açısından içerdiği riskler nedeniyle yabancı savaşçıları kullanma eğiliminde olmayacağı sonucuna varabiliriz.

Azerbaycan’ın cihatçıları istememesinin bir başka nedeni de Azerbaycan ordusunun cihatçılarla dil, kültür ve yaşam tarzı farklılığı ve hatta zıtlığıdır. Bu farklılık yabancı savaşçılarla Azerbaycan silahlı kuvvetleri arasında etkin bir işbirliğini engelleyeceği gibi Azerbaycan ordusuyla o gruplar arasında  çeşitli ihtilaflara da sebebiyet verebilecektir. Ayrıca Karabağ’da süren savaşın niteliğine bakıldığında profesyonel askerlere daha fazla ihtiyaç vardır. Karabağ’ın coğrafi şartları, Ortadoğu’daki faaliyet gösteren askeri grupların uzmanlaştığı çatışma ortamından bir hayli uzak olup bu grupların geliştirdiği askerî taktiklerin Karabağ çatışmalarında etkisiz kalacağını söylemek mümkündür.

Cihatçı İddiaları Kime Hizmet Ediyor?

“Karabağ’da savaşan cihatçılar” iddiasını ortaya atan ülkelerin, iddialarını ispat etmek için kanıt sunmaları beklenmektedir. Ne var ki bu iddiayı ispat için servis edilen video kayıtlarının önemli bir bölümü Karabağ’a kaydedilmediği gibi görüntülerde yer alan savaşçıların kullandıkları araçlar Azerbaycan askeri envanterinde de bulunmamaktadır. Kısacası Karabağ savaşında cihatçıların varlığını ispatlamak için ikna edici deliller öne sürülememiştir. Rusya, İran, Ermenistan ve bazı batı ülkeleri bu iddiaları ispatlamak için ikna edici kanıt öne süremeseler de iddiaları dillendirmekten vazgeçmemektedirler.

Rusya bu iddiayı üreterek öncelikle Azerbaycan-Türkiye askeri işbirliğini gölgelemek ve iki ülke ilişkilerinin daha üst bir düzeye yükselmesini engellemek istemektedir. Ayrıca bu iddialar Rusya’nın Karabağ çatışmasına askeri olarak müdahale etmesine meşru zemin kazandırabilecektir. Başka bir ifade ile bu iddialar Rusya’ya etkin müdahale için delil, meşruiyet ve imkân sunmaktadır. Rusya ayrıca Azerbaycan’a psikolojik baskı uygulayarak onun askeri ve siyasi alanını daraltmaya ve Azerbaycan’ın askeri başarısını gölgelemeye çalışmaktadır. Bu iddialar ayrıca Rusya’nın Azerbaycan ile Türkiye’nin Kafkasya ve Orta Asya’daki işbirliğine sınır çizme iradesinin göstergesi olarak da yorumlanabilir

İran, İkinci Karabağ Savaşı başladığı günden itibaren Azerbaycan karşıtı propaganda çalışmalarının merkezine cihatçılar ve İsrail-Azerbaycan ilişkilerini koyduğu görülmektedir. İran’ın öncelikli hedefi Azerbaycan’ı Şii dindarlar nezdinde tekfircilikle özdeşleştirerek Ermenistan’a verdiği desteğin üstünü örtmek ve yüksek sesle eleştirilen Karabağ politikalarına meşru zemin bulmaktır. İran bu hamleyle hem kendi kamuoyunu hem de kuzey Azerbaycan’daki dindar insanları etkilemeye çalışmaktadır. İran ayrıca Türkiye ile Arap coğrafyası dahil tüm dünyadaki Şiileri, Azerbaycan’a karşı tahrik etmek niyetindedir.  İran ayrıca cihatçı iddiaları üzerinden Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin gelişmesini engellemek ve Türkiye’nin Kafkasya ve Orta Asya’daki arayışlarını sabote etmek niyeti taşımaktadır. Cihatçı iddialarının Azerbaycan sınırına askeri yığınak yapma imkânını İran’a sunduğu açıktır.

“Karabağ’da savaşan cihatçılar” iddiası Ermenistan açısından yararlı bir propaganda silahıdır. Ermenistan bu iddiaları ortaya atarak Azerbaycan’ın dayandığı meşruiyeti yok etmek, yalnızlaştırmak ve dünya kamuoyunda imajını zayıflatmak amacını gütmektedir. Ermenistan, “Karabağ’da savaşan cihatçılar” iddiasını gündemde tutarak dünyanın özellikle Rusya’nın etkin müdahalesine zemin sağlama niyetindedir. Ermenistan ayrıca cephe hattındaki başarısızlığını gizlemek ve ayrıca Azerbaycan ordusuna psikolojik harekât yaparak onun savaş kabiliyetini düşürmek istemektedir. Ermenistan, Azerbaycan’la cihatçılar arasında özdeşlik kurarak onun uluslararası imajını zayıflatmaya ve batı kamuoyunu Azerbaycan’a karşı seferber etmeye çalışmaktadır. Cihatçılar iddiası Ermenistan’ın Karabağ’da Azerbaycan’la değil, Türkiye ile savaştığı iddialarını güçlendirme olanağı sunmakta ve ayrıca Ermenistan’a Azerbaycan’a karşı PKK’yı kullanmak için meşru zemin sağlamaktadır.

Arif Keskin